sessiz isfifa
  • Ağustos 3, 2025
  • Dila Nur
  • 0

Sessiz istifa, günümüzde birçok çalışanın iş yerinde fiziksel olarak bulunmasına rağmen zihinsel ve duygusal olarak geri çekilmesi anlamına geliyor. Artık insanlar işi tamamen bırakmadan, yalnızca görev tanımı kadar çalışmayı ve fazlasına dahil olmamayı tercih ediyor. Bu yaklaşım, iş dünyasındaki yeni kuşağın beklentileriyle yakından ilişkili.

Eskiden işten ayrılmak, yöneticilerle açıkça konuşulan, bazen sancılı bir süreçti. Bugün ise sessiz istifa ile bu süreç görünmez hale geliyor. Bu durum hem çalışanlar hem işverenler için yeni bir denge arayışını da beraberinde getiriyor.


Sessiz İstifanın Arkasındaki Nedenler

Bu yeni yaklaşımın temelinde tükenmişlik, anlam arayışı ve iş-yaşam dengesi gibi kavramlar yer alıyor. Çalışanlar artık işyerine sadakati bir zorunluluk olarak değil, karşılıklı faydaya dayalı bir ilişki olarak görüyor. Bu nedenle ekstra sorumluluklar, fazla mesailer ya da beklentiler sessiz bir dirençle karşılanabiliyor.

Özellikle kurumsal yapılarda, çalışanların duygusal bağlılığı azaldıkça verimlilik düşüşü yaşanabiliyor. Bu da aslında sessiz istifa sürecinin sadece bireysel bir tercih değil, yapısal bir sonuç olduğunu gösteriyor.

Sessiz İstifa

Şirketler Bu Trende Nasıl Yanıt Veriyor?

Bazı kurumlar bu eğilimi fark ederek çalışan memnuniyetine daha fazla odaklanıyor. Açık iletişim kültürü, esnek çalışma koşulları ve psikolojik güvenlik ortamı yaratmak bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. Ancak hâlâ birçok işyeri, performans düşüşünü bireysel sorun gibi değerlendiriyor.

Sessiz istifa, sadece bir “motivasyon eksikliği” olarak değil, işin anlamı ve sürdürülebilirliğiyle ilgili daha büyük soruların sonucu olarak ele alınmalı.


Sürdürülebilir İş Ortamları İçin Ne Yapılmalı?

Çalışanların zihinsel varlığını korumak, artık en az fiziksel varlık kadar önemli. Bu noktada kurumların iç iletişimden liderlik anlayışına kadar birçok süreci yeniden tasarlaması gerekiyor. Çünkü sessiz istifa, çalışanların sadece işten değil, aynı zamanda çalışma kültüründen de uzaklaştığını gösteriyor.

Sürdürülebilir sistemler kurmak isteyen tüm kurumların bu eğilimi geçici bir davranış değil, yapısal bir dönüşüm sinyali olarak değerlendirmesi şart.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir